
Dürüst, doğru ve adil davranmak; kısacası ahlaki ya da “iyi” tutum sergilemek, çoğu insanın aradığı, önem verdiği bir özellik olarak öne çıkar. Farklı uluslarda, toplumlarda, insan topluluklarında ve çeşitli sosyal gruplarda hatta bütün insanlık tarihi boyunca bu değerler, mitlerden efsanelere, romanlardan öykülere ve sinema filmlerine kadar pek çok anlatının temel temasını oluşturur. Çoğu filmde sonunda doğrular kazanır. Kötü adamın kazandığı sonlar bizi rahatsız eder, içimize sinmez. Atasözleri bile hep doğrudan yanadır; yani “yalancının mumu yatsıya kadar yanar”; “dürüstlük en iyi ilkedir” gibi. Peki İyiler hep kazanır mı? Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Hakan Türkçapar, yazdı.

Peki bu doğruluk, adalet, hak arayışı ve bu kavramlara verilen önem acaba nereden geliyor? Bu kavramlar ve dürüstlük, doğruluk ve acaba bize öğretilen bir şey mi, yoksa doğuştan yapımızda olan bir özelliği mi?

Bu sorunun yani; “Ahlaki davranışın insan doğasında var olup olmadığı”, sorusu asırlardır hem felsefenin hem de psikoloji biliminin temel tartışma konularından biridir. Son yıllarda psikoloji biliminin yaptığı araştırmalar, bu kadim soruya sanki daha net cevaplar vermeye başlamış gibi görünüyor.

Yale Üniversitesi'nde Paul Bloom ve ekibi (Karen Wynn, J. Kiley Hamlin) tarafından 6 aylık bebeklerin ahlaki yargıların olup olmadığını test etmek amacıyla yapılan bir çalışma, küçük bebeklerde bile temel düzeyde bir ahlaki sezginin var olabileceğini göstermiştir. Bu deneylerde bebeklere iki karakter tanıtılmıştır: biri yardımsever (örneğin bir karakterin yukarı çıkmasına onu arkadan iterek yardım eden), diğeri ise zarar veren (örneğin bir karakterin yukarı çıkmasının önünde engel olarak onu durduran ve geriye iten). Deneyin sonunda bu karakterler bebeklerin önüne getirildiğinde ve 6 -10 aylık bu bebeklerin nerdeyse tamamının yardımsever karakteri tercih ettiği bulunmuştur.

Bloom’un bir diğer önemli ve ilgi çekici çalışması, bebeklerin sadece iyi ve kötüyü ayırt etmekle kalmayıp, aynı zamanda cezalandırmayı da onaylayıp onaylamadıkları konusundadır. Bu deneylerde, daha önce kötü davranan kuklaların yanı sıra üçüncü bir kukla sahneye çıkarılır. Deneye katılan 8-10 aylık bebeklerin 3.kuklalarda, kötü kuklayı cezalandıran “yargıç” kuklayı tercih ettiği görülmüştür. Bu da bir anlamda bebeklerin erken yaşta temel bir adalet duygusu taşıdığını göstermektedir.

Paul Bloom’un çalışmaları, ahlaki davranışların temellerinin insan doğasında var olabileceğini ortaya koymaktadır. Empati, adalet ve yardımseverlik gibi eğilimlerin bebeklikte gözlemlenebilmesi; ahlakın sadece kültürel değil, aynı zamanda biyolojik bir temele de dayandığını gösterir. Ancak bu eğilimlerin gelişmesi ve toplumsal değerlere uygun biçimde şekillenmesi, öğrenme ve sosyal çevrenin etkisiyle olur.

Dolayısıyla ahlaki davranış hem doğuştan gelen bir potansiyel, hem de çevresel etkileşimlerin sonucudur. Ya biri ya öbürü değil, biri ve ötekidir. O zaman insanlar ya doğal olan adaletli tutumla birlikte var olacak ya da adaletin olmadığı bir ortamda karşılıklı olarak birbirlerine zarar vererek birlikte kaybedeceklerdir.