Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü, 1999 Gölcük Depremi’nin 24’üncü yıldönümü nedeniyle basın toplantısı düzenledi. Basın toplantısında konuşan Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Haluk Özener, “Kimi bölgelerde 2 bin, 2 bin 500 yıl bekleyen enerji biriktiren faylar var. Dolayısıyla Türkiye'nin herhangi bir yerinde 7’lik bir deprem yaşama ihtimalimiz var. Yani sismik boşluklar var.” dedi.
17 Ağustos 1999 Gölcük Depremi’nin üzerinden 24 yıl geçti. Depremin yıldönümü nedeniyle Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü’nde bugün basın toplantısı düzenlendi.
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Haluk Özener, açılış konuşmasında dikkat çekici mesajlar verdi. Türkiye’de her gün 3’ün üzerinde bir deprem meydana geldiğini söyleyen Özener, “Neredeyse her hafta 4 ile 4,9 arasında bir depremimiz var. 1,5 ayda bir 5 ile 5,9; ortalama 1,5 yıl sürede 6 ile 6,9 arasında depremimiz var ve ortalama 6,2 yıl içinde 7’nin üzerinde deprem bu coğrafyada maalesef yaşanıyor.” diye konuştu.
Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğunu hatırlatan Özener, “Deprem çözümü yapılan sayılara bakarsanız, 2023 yılında özellikle yaşamış olduğumuz iki büyük depremden sonra artçı şoklarla birlikte bugün itibarıyla 46 binin üzerinde deprem meydana geldi.” bilgisini verdi. Özgener, Marmara Denizi’ndeki sismik hareketlilik hakkında da konuştu.
“Marmara’da da 3’ün üzerinde 3 bin 500 tane deprem meydana geldi. Yani yaklaşık her yıl 30’un üzerinde ya da 30 civarında 3’ün üzerinde deprem var Marmara Bölgesi’nde. 2000 yılında, bazı yıllarda 900, bazı yıllarda 600’ün üzerinde Marmara Bölgesi’nde deprem oluyor” diyen Özgener, Marmara’daki depremlerin zaman zaman spekülasyonlara neden olduğunu belirterek şunları söyledi: “Marmara Denizi için de geçenlerde 3,6’lık bir deprem olduğu zaman ‘Acaba bu büyük bir depremin sinyalleri mi, sesleri mi’ gibi bir algı oluştu. Bu, Marmara’nın doğal sismik aktivitesi içerisinde. Bu hiçbir zaman şu demek değildir. Yani 3,6’lık depremin hemen ardından 7’lik deprem getirecektir algısı çok doğru değil. Bununla birlikte Marmara Denizi içinde de büyük bir deprem beklentisi olduğu gerçeğini unutmamak lazım.”
Marmara’nın sismik olarak aktif bir alan olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Haluk Özener, şöyle devam etti: “MTA’nın hazırlamış olduğu diri fay haritasına göre 5.5’in üzerinde deprem üretebilecek 500’e yakın diri fayımız var. Yalnız bu faylar bildiğiniz gibi kimi çok sık deprem üretiyor, kimi de biraz daha uzun süre geçmesi gerekiyor, deprem tekrarlama durumları farklı olduğu için. Bazen de hiç deprem olmayacağını düşündüğünüz, çok sağlam olduğu iddia edilen bölgelerde de örneğin Konya’da da deprem olabiliyor. Aslında burada da bir deprem olduğuna göre bir fay var fakat o fay yeryüzünde bir izi olmadığı için daha önce tespit edilememiş. Dolayısıyla bu, diri fay haritasına işlenmemiş oluyor.”
Türkiye’nin bazı bölgelerinde 2 bin, 2 bin 500 yıldır bekleyen ve enerji biriktiren faylar olduğuna dikkat çeken Özener, Dolayısıyla Türkiye'nin herhangi bir yerinde 7'lik bir deprem yaşama ihtimalimiz var. Yani sismik boşluklar var. Marmara'ya baktığımız zaman Kuzey Anadolu fayı içinde kırılmamış 130 kilometrelik yaklaşık bir alan var Marmara Denizi içerisinde. Doğu Anadolu’da da farklı kırılmayan yerler var. Türkiye'de Kuzey Anadolu fayı üzerinde Yedisu segment dediğimiz Marmara sismik boşluğu, Doğu Anadolu üzerinde de sismik boşluklar var. Bunlar deprem tekrarlama aralıklarını doldurdukları zaman bu depremleri maalesef biz yaşayacağız.” ifadelerini kullandı.
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Bölgesel Deprem Tsunami İzleme ve Değerlendirme Merkezi Müdürü Doç. Dr. Doğan Kalafat da toplantıda bir konuşma yaptı.
“Bölgenin deprem tehlikesi bellidir. Dolayısıyla bununla ilişkili çok fazla bir şey söylemektense oluşacak depremin risklerini en aza indirebilmek için çaba göstermemiz lazım.” diyen Kalafat, şöyle devam etti: “Bu çabayı da bütünleşik bir şekilde göstermemiz lazım. Yani yerel yönetimlerden başlayıp merkezi yönetim, STK’lar, mahalle örgütleri ve vatandaşlar olarak hep birlikte bu riski azaltmak için çalışmalar yapmamız gerekir. Biz depremin nerede ve ne büyüklükte olabileceğini belirli bir hata payı içinde verebiliyoruz fakat ne zaman olabileceğini söyleyebilmemiz söz konusu değil. Depremin tehlikesi vardır. Buradan çıkaracağımız mesaj, muhakkak ve muhakkak şehirlerimizi deprem dirençli hale getirmemiz lazım. İkinci mesaj da eğer bu coğrafyada yaşayacaksak, afetlere hazırlıklı dirençli bir toplum haline gelmemiz lazım.”